“Kullanılma hakkımız Yüce Türk Millati’ne aittir…”(3)

türkeş

İnönü‘nün bu tarihi ve teslimiyetçi nutkundan sonra birilerinin sözde devrim kanunları altında ezilmek istenen Yüce Türk Milletine mensubu olduğu değerleri,beslendiği membaı ve mensubiyet şuurunu tarihi şahit tutarak hatırlatması gerekiyordu.

İşte Başbuğ Alparslan Türkeş ve dava arkadaşları , bu kutlu ve çetin yolda başlarına gelebilecek her türlü zulüm ve işkenceleri bilerek ve kendilerini hedef tahtasına oturtarak başlattılar.Ancak ne var ki, bu büyük ve kitlesel hareket dalga dalga yayılırken “ülküde birlik” yemini edenlerin bir gün yolunun kesişeceği hesap edilememişti.Ta ki,8 Şubat 1969 Adana Kongresine kadar…

Bundan sonrasını duayen dava ve fikir adamı Necdet Sevinç’in Orkun Dergisi Şubat 1962′de kaleme aldığı yazıdan nakledelim…

“Ülkücü harekete en sinsi ve ağır darbeyi kerameti kendilerinden menkul olan bazı şeyhlerin müritleri vurdular. Bir Türk müsün, Müslüman mısın, bir Allah mı Tanrı mı tartışması başladı ki, hala sürüp gidiyor. Bugünkü 3 Hilalin parti, hilalli bozkurtun da gençlik kollarının sembolü olarak kabul edildiği 1969 kurultayı sert tartışmalara, hatta salon dışında gençlerin çatışmalarına sebep olmuştu. Bu yara sarılmadan beklenen itiraf zuhur ediverir. Ve hareketin fikir temellerini atan Atsız’la, hareketin siyasi lideri olan Türkeş’in arası açılır. Bu bir bakıma beklenen akıbettir. Çünki fikir taviz vermez!! Siyaset ise taviz esası üzerine kurulmuştur. Atsız da, Türkeş de siyasi hareketle fikir hareketini yanyana yürütemezler. Bu belki de mümkün değildir. Fikirden taviz vermeyen Atsız’ın sert ve kararlı neşriyatından dolayı MHP Genel İdare Kurulu 1973 yılında Atsız tarafından yayınlanan Ötüken dergisinin okunmasını yasaklar. Oysa 9 Işık bile Atsız’ın Şubat 1962’de Orkun dergisinde yayınlanan Türk milletine çağırısından esinlenerek hazırlanmıştır…(…) Bu arada 1970 Ocak ayında kurulan ve 1971 muhtırasında kapatıldıktan sonra yeniden faaliyete geçirilen MSP ile MHP arasında bir islamcılık yarışı başlar. Artık MHP bin kere tövbesini bozanın içeri daldığı, Mevlananın dergahı gibidir. Farklı davaların temsilcileri arasındaki bu anlamsız yarış MHP’yi kendi kulvarının dışına itmiştir. Bir süre sonra Atsız’ın eksikliği “Milliyetçiliğin kabuk olduğunu iddia edenler” tarafından doldurulur. Ve bir de bakarlar ki, seçkin kurmay subayların yönettiği bir üniversite hareketi olan MHP hareketi, bir köylü hareketine dönüşüvermiş!! Bu gerçek görülür de, MHP Atatürk’le yeniden buluşup, islamcıları dışlayıp yeniden üniversite hareketi haline gelebilirse tekrar Türk milletinin umudu olacaktır.”

Peki bu ayrılığın sebebi ne idi…

27 Mayıs 1960 askeri darbesine katılan  subaylar, 22 Şubat 1964 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katıldı. Lider Alparslan Türkeş’tir. Türkeş kısa bir süre sonra partiyi ele geçirir ve Genel Başkan olur… Artık Genel Başkan Türkeş’e, “Başbuğ” deniliyordu.

Ancak CKMP‘in manifestosunda Türkçü bir parti olduğu deklare ediliyordu…Günün siyasi atmosferi bu fikir yapısını geniş kitlelere ulaştırmakta zorlanıyordu. Türkeş ve arkadaşları,bu yapılanmayı değiştirmeye karar verdiler. Artık Türkçülük sorgulanmaya başlamıştı…Oy almak ve kitlelere ulaşmakta İslam’ın sosyolojik boyutunun önemi kavranmıştı.Bu yapılanma sadece parti programında değil hareketin simge ve sembollerinde de kendisini hissettirmeli idi…Adana Kongresi bu bakımdan çok önemli olmuş ve tarihi kararlara imza atılmıştır.

Oysa bu “ateşten gömlek giymek” gibi bir şeydi.Böylesi büyük bir hareketin “ana arterlerinde” operasyon yapmak bir çok şeyi göze almak demekti.Türkçü grupların tepkisi ne olacaktı?İki gün süren Kongrede artık yaylar gerildi…

Hayli sert tartışmaların yaşandığı Kongre, Başkan Orhan Kaleli’yi bile  istifa ettirdi. Artık Kongre Türkçülükle , İslamcılığın simgesel yarışı haline gelmişti.Türkçülerin simgesi “Tanrı dağı” nın yanına, İslamiyet’in simgesi “Hira dağı” eklenip yeni bir slogan üretildi: “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman.” Bununla da kalınmadı, “Tanrı Türk’ü Korusun” pankartının yerini de “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın” aldı!

“Kelimelerin Savaşı” halini alan Adana Kongresi 1944 Türkçülük davasında yargılanıp hüküm giyen eski iki dostu karşı karşıya getirmişti.Nihal Adsız ,Türkeş’i hedef göstererek :“Sen git güvendiğin Araplara biat et ,Oy toplamak için Arap develere bin!” diyerek gönderme yapıyordu.Görüldüğü gibi bir kaç motifin yerine İslami çağrışımların eklenmesi Türkçü grubu rahatsız etmişti. Oysa yüce dinimiz İslam, ırkı asla reddetmiyor , ancak onu dava konusu edilmesine izin vermiyordu .Peygamberimiz bu bağlamda net tavrını koymuştu.”Kavmine hizmet eden kavminin efendisidir,kişi kavmini sevmekle suçlanamaz” 

Neticede Nihal Atsız ve arkadaşları Kongreyi kaybetmiş ve parti kimliklerini kürsüye doğru fırlatarak ayıldılar…

Ancak daha sonraki açıklamalar, zaten kafası karışık olan parti ve harekete gönül vermiş taraftarlarda soğuk duş etkisi yapmaya başladı.İslam’la yeni bir dirilişi bekleyen kitlelerin kafası karıştırıldı.Anlamsız sloganlar ve afişe edilen söylemler birbiri ardına gelmeye başladı.Hemen akabinde Nihal Atsız’ın gazetecilere yaptığı şu açıklama çok tartışıldı:

“MHP’de Allah, Tanrı’yı kovdu!”

Oysa Türkçülük akımı Osmanlı‘nın son dönemlerinde başlamıştı.Cumhuriyetin kuruluşunda da ilham kaynağı olan akım zamana ve ihtiyaçlara göre şekillenmiş ve Adana Kongresinde adeta nadasa bırakılmıştı.

Artık yavaş yavaş partinin ideologya örgüsü şekillenmeye başlamıştı.Kongre sonunda Türkeş ve arkadaşlarının düşünceleri kabul görmüş,partinin adından başlanarak bir büyük değişimin habercisi olmuştu.Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) adı, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) oldu.

“Bozkurt-Üç Hilal”e
“Bozkurtlar-Ülkücüler”e
“Türkçü – milliyetçi” ye dönüşmüş ve MHP kendi yol haritasını çizmeye başlamıştı.Artık Şamanist Türkçü geleneği terkediliyor “Bana yardım et Gök Tanrısı” söylemleri rafa kaldırılıyor yerini “Çağrımız İslam’da Dirilişedir” alıyordu.

(devam edecek)
İlhan NEZOR

Yorum bırakın